Ranza




O eski 2 odalı evden taşınırken, en çok da ranzanın eskiciye verilmesi üzmüştü beni. O güzel geceleri, sohbetleri de satmıştık sanki. Ağır ağır ilerlerken sokakta eskici, arkasından bakakalmıştım. Ranza paylaşmanın güzel bir şekli olarak gelir bana oldum olası. İlk ranzalar hep kardeşle paylaşılanlardır. Eğer varsa bir kardeşin ve tek bir oda varsa çocuklar için, ranza gelir  o odaya yatak olarak. Ne hoş bir duygudur o en sevdiğinle altlı üstlü yatmak. Kardeşliktir, ablalıktır, abiliktir pay edilen herkesin kesesine. Varoluşun ilk güzel duygularının keşfedildiği yerlerdir o küçük çocuk odaları ve ranzalar. Bir türlü uykuya dalınmaz o ranzalarda sohbet etmekten. Hayaller, hedefler, yapılacaklar, gidilecek yerler sıralanır da sıralanır. Sonra içerden annenin sesi duyulur: Çocuklaaar, hadi yatın, geç oldu. Büyük olan küçüğe, hadi uyuyalım der, sonra elele tutuşup sihirli rüyalar alemine giderler iki kardeş. O günlere dönebilsem keşke dediğim o kadar çok zamanım oldu ki... O saflığa, masumiyete, ranzada uyumanın getirdiği beraberliğe, birliğe nasıl ihtiyaç duyuyorum. Kardeşimin saçlarını o uyurken yine sevebilsem keşke... Şimdi o çok uzaklarda. Ekmeğini uzak diyarların birinde kazanıyor. Bense burada yaşıyorum, bırakamadım buraları. Cesaret miydi onun gitmesi, yoksa korkaklık mıydı benim kalmam, bilmiyorum. Sorgulayan da yok benden başka. Ya da başka bir açıdan sorayım, gitmek mi zor kalmak mı? Hayat giden için mi kalan için mi çekilmez oluyor? Yıllar sonra nihai kararımı verdim. Her ikisinin de kendine göre zorlukları var. Sıla hasreti dayanılmazdır tahmin ederim. Doğup büyüdüğün topraklardan uzak kalmak neler yaşatıyordur insana kimbilir? Aklına durduk yerde pamuk helva gelir, uçuşan çiçek tozları hatırlatmıştır ya da gerçek bir dilim baklava, damak çatlatan dediklerinden. Nerden mi bu kadar iyi biliyorum? Ayfer'in anlattıklarından. Hergün akşam 7 bizim rutin telefon saatimiz onunla. O kadar çok konuşuyoruz ki, zamanın nasıl geçtiğinin farkına bile varmıyoruz, tıpkı aynı ranzayı paylaştığımız günlerdeki gibi. Kalan ben'in gözlerinden bakacak olursak, payıma gideni beklemek düştü. Ne zor şeydir beklemek. Doğumhanenin kapısında eşini ve yeni doğacak bebeğini bekleyen babaya sorun anlamını ya da okulu bitirmek için son sınavının sonucunu bekleyene. Gidenin bir amacı var, bir hedef var gerçekleştirilmek istenen. Ayfer'in de vardı tabi, yurtdışında burslu kazandığı okula gitmek ve oradan mezun olmak. Giden hedefini gerçekleştirdi mi, tıpkı kendin gerçekleştirmiş gibi mutlu oluyorsun. Ayfer de mezun olunca bütün aile bayram yaptık. 2 hafta sonra iyi bir firmadan teklif aldığını söylediğindeyse bir hüzün çöktü kalbimize. Evet onun için çok seviniyorduk, ama çocukluk hayallerimiz ne olacaktı? Hani beraber kendi evimize çıkıp abla-kardeş mutlu bir hayat sürecektik. Böyle söyleyince bencil gözüküyorum oradan değil mi? Onun orada benimse burada olmam içimi cız ettiriyor biliyor musunuz? Çocukluk hayallerinin gerçekleştirilmesiyle ilgili bir kurum olmalı diye düşünüp duruyorum. Yoksa yarım kalan hayaller hançer gibi saplanıp duruyor göğsümüze geceleri rüyalarda. Sabah bir de bakmışsın terli terli uyanmışsın, hayaller ve gerçeklerin arasına sıkışmaktan. İyi ki rüyalar var diyorum, bari orada yaşar-mış gibi yapıyoruz pamuklara sardıklarımızı. Yoksa ranzadaki hayallerimiz de bir rüya mıydı?


Yorumlar

  1. Çok güzel beni de eski günlere götürdün, kalemine yüreğine sağlık, sevgiler.

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim güzel sözleriniz için :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Annemin Kokusu

İlk Yazı